Salgında dördüncü dalgayı Omikron'la yaşıyoruz. Türkiye'de üçüncü doz aşılama risk grubu dışındakiler için de başlatıldı. Uzmanlarımız Türkiye'nin pandemi politikaları ve Omikron üzerine konuştu.
(16 Aralık 2021 tarihinde Açık Radyo’da Salgınlar Çağı programında yayınlanmıştır.)
Ömer Madra: Günaydın, merhabalar!
Osman Elbek: Günaydın!
Kayıhan Pala: Günaydın herkese!
Özdeş Özbay: Günaydın!
ÖM: Erken bir haber geldi, Covid-19 aşısında hatırlatma dozu için bekleme süresi üç aya indirildi diye bir haber vardı, size onu sormak istiyorduk.
OE: Evet, dün akşam itibariyle... Ömer Bey Açık Radyo’da, Açık Gazete’de de olumsuz iklim haberlerini paylaşıyorsunuz, gerçekliğimizi anlatıyorsunuz ama bugün olumlu bir haberle başlayalım. Dün sağlık çalışanları görevdeydi, sağlığın hak olarak devam edebilmesi için, beş dakika sağlık olamayacağını anlatabilmek için ve sağlık emekçilerinin, sağlık çalışanlarının bir bütün olarak hak ettikleri özlük haklarına ulaşmaları için grevdelerdi. Bu geleceğe dair bir umuttur, bir dayanışmadır, tüm sorunlarımıza rağmen yan yana durabilirsek, hakkımız için talepte bulunabilirsek bu ülkede umutsuz olmaya gerek olmadığı kanaatindeyim. Ne dersin Kayıhan? Sen de grevin içerisindeydin.
KP: Osman seni çok iyimser buldum, önce onu söyleyeyim. Ama böyle iyimserliklere belki de ihtiyacımız var. Bu grevin geçmişten bu yana gelen sorunları dile getirmek ve çözmek için önemli bir adım olduğunu ben de düşünüyorum. Hekimler açısından ve sağlık çalışanları açısından çok önemli sorunlarımız var. Yani can güvencesi, iş güvencesi, gelir güvencesi ve hekimler açısından bakıldığında mesleki bağımsızlık gibi, bu tip sıkıntıları çözebilmek için gerçekten de önemli bir adım.
OE: Evet, ben tüm meslektaşlarımın gözlerinde umut gördüm, o yüzden çok daha umutluyum.
ÖÖ: Oldukça kalabalık geçmiş eylemler.
OE: Tüm Türkiye’de çok büyük bir katılımla gerçekleşti, çünkü hekimler, sağlık çalışanları emeklerinin değersizleştirilmesini, insanlara beş dakikada bakıp geçmeyi istemiyor. Hem hastaları hem kendileri için nitelikli bir sağlık ortamını talep ediyor ve farkındalar ki ancak bir arada olabilirlerse bu ortamı yaratacaklar. Bu bir aradalığa vurgu yaparken bunu Covid’le de bağdaştırmak isterim; geçtiğimiz hafta salgının başından beri pandemiyi izleyen üç önemli uzmanlık derneği bir araya geldi. Türkiye’de göğüs hastalıkları uzmanları derneği olan Türk Toraks Derneği, enfeksiyon uzmanlarının uzmanlık derneği olan Türk Klinik Mikrobiyoloje ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği ve halk sağlığı uzmanlarını temsilen Halk Sağlığı Uzmanları Derneği kamuoyuna ortak bir açıklama yaptılar. Tarihi bir açıklama olduğunu düşünüyorum, Covid-19 pandemisinde bir köşe taşı oluşturduğunu düşünüyorum. Çok kabaca bu açıklamanın içeriğine bakarsak; birincisi aşılamanın ne kadar önemli olduğunu, bir ülkenin aşı üretmesinin ne kadar kritik ve stratejik olduğunu vurguladılar. Refik Saydam’ın yıllar içerisinde yatırımlarının azaltılarak kapatılmasının ne kadar büyük bir problem olduğunu geçmişte gösterdiler, Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’ne tekrar sahip çıktılar. İkincisi, Türkiye’de hem inaktif aşının hem de mRNA aşısının olduğunu ancak bu aşıların etkinliğini gösterecek verilere hâlâ ulaşılamadığını, bakan tarafından kamuoyuna açıklanmadığını ve bu verilerin hızla açıklanması gerektiğini istediler. Üçüncüsü, özellikle inaktif virüs aşısı olan ve Sinovac firması tarafından üretilen Koronavac aşısının yaşlılarda ve immün sistemi, bağışıklığı düşük kişilerde yeterli koruyuculuk sağlamadığı için inaktif virüs aşısının bu grup için uygulanmaması gerektiğini, yaşlı ve bağışıklığı düşük kişilere mRNA aşısının uygulanmasının tercih edilmesini istediler. Gebeler başta olmak üzere yaygın bir aşı kampanyasının gerektiğinin altını çizdiler. Son olarak da “yerli ve milli” aşı olarak tanımlanan Turkovac aşısının faz1 ve 2 sonuçlarının yayınlanmadığını, faz3’ü hakkında yeterli bilginin olmadığını, bu ortamda acil kullanım onayı başvurusunun doğru olmadığını söyleyip aşıya güvensizliğin gelişmemesi için verilerin açıklanmasını talep ettiler.
Omikron hızla yayılıyor: "Virüs 1,8 günde kendisini ikiye katladı"
KP: Osman’ın söylediklerini bir kez daha vurgulayalım. Bu üç önemli dernek ki bu pandemi sırasında en fazla işlev gören uzmanların dernekleri, hem ülkedeki aşı politikasını dile getirdi hem de özellikle bundan sonrası için önemli bir açılımda bulundu. Sağlık Bakanlığına bugüne kadar uygulanan aşılarla ilgili etkililik sonuçlarını açıklamasını ve Turkovac aşısıyla ilgili bilimsel platformlarda soru işaretlerine yer bırakmayacak şekilde adımlar atılmasının doğru olduğunu vurguladılar. Bu üç dernek açıklama yapmadan önce Sağlık Bakanlığından bir randevu isteyerek bu konuları bakanlıkla konuşmak istemişlerdi ama üzerinden zaman geçtiği halde Bakanlık randevu vermeyince bunu kamuoyuna açıklamayı bir sorumluluk olarak hissettiler.
OE: Bu tarihi vurgudan sonra genel bir epidemiyolojik değerlendirme yaparsak, salgının geldiği aşamada dünya haftalık dört milyon yeni vaka ve 47 bin haftalık ölüm sayılarıyla bir plato sürecinde. Ancak Omikron girdiği ülkelerde çok hızla ama çok hızla hastalığı arttırıyor. Omikron’un daha önce Covid-19 geçirmiş hastaları da yeniden hastalandırma özelliği olduğunu, yani reenfeksiyona yol açtığını biliyoruz. Hastalığın şiddeti konusunda ise emin değiliz. Türkiye’de çok olumlu beyanatlar veriliyor, çok basite indirgeniyor, ama böyle değil. Hastalığın ağır mı hafif mi geçirileceğine dair veriye ihtiyacımız var ama bulaştırıcı olduğu çok aşikâr. Şöyle bir örnek verirsek, orijinal Wuhan suşu yaklaşık beş günde kendisini ikiye katlıyordu, bu Deltada 3-4 güne düştü, Omikron’da ise 2,5 günde hatta son veriye göre Omikron 1,8 günde kendisini ikiye katladı. Sadece İngiltere özelinde konuşursak nisan ayına kadar 25-75 bin civarı ölüm olacağı öngörülüyor. Hastalanıp hastaneye yatacak insan sayısı, hastalığın şiddeti az bile olsa nüfusun büyük bir kısmını ilgilendireceği ve etkileyeceği, sağlık hizmet yükünü arttıracağı öngörülüyor. Elimizdeki çok kısıtlı veri, iki doz aşının bu varyant üzerine çalışmadığına işaret ediyor. Birleşik Krallık’ta mRNA aşısı üzerine yapılan araştırma verisi -hakem değerlendirilmesinden geçmediği için ihtiyatla yaklaşmakla birlikte- şunu gösterdi: İki doz mRNA aşısı dokuz hafta içerisinde Omikron karşısında %88 oranında koruyuculuğa sahip. Ama bu süre 10-14 haftaya ulaştığı zaman aşının, iki doz aşısının üzerinden 10-14 hafta geçtikten sonra bu koruyuculuk Omikron’da %49’a düşüyor. O yüzden Avrupa’da pek çok ülke son doz aşıdan 12 hafta sonra üçüncü doz aşılanmaya geçti. Türkiye de dün akşam itibariyle, 12. haftanın sonunda bir hatırlatma dozuna başladı. Ancak DSÖ başkanının burada çok önemli bir tespiti var: “Mevcut gelen dalgayı sadece aşıyla önlemek mümkün değil” diyor. Bu hem dünya genelinde aşı eşitsizliğini arttıran bir faktör olacak hem de sadece aşıya dayanak Omikron’u önleyemeyeceğimizi, bu nedenle halk sağlığı tedbirlerini genişletmemiz gerektiğini söylüyor. Avrupa’nın kimi ülkelerinde 2G ve 2G+ denilen uygulama var, yani kapalı ortamlara girmek için aşılı, tam aşılı veya hastalığı geçirmiş olmanız 2G kapsamında isteniyor veya bunlara ilaveten negatif PCR testinizin olması isteniyor. Yine Avrupa’nın ve Amerika’nın pek çok bölgesinde 5-11 yaşın hızla aşılandığını görüyoruz. Hollanda’da, ülkedeki Noel tatillerinin okullar da dahil olmak üzere uzatıldığını görüyoruz. ABD’deki kimi üniversitelerde %97’ye ulaşan aşılanma oranına rağmen artan Omikron vakaları sonrasında yüz yüze eğitimden online eğitime dönüldü ve sınavlar online yapılmaya başlandı. Kabaca söylemek gerekirse, biraz hatırlatma dozu ve biraz kısmi kapanma tedbirleriyle dünyada ve Avrupa’da önlem alınmaya çalışıyor. Güney Afrika’dan tek veri vererek mevcut tabloyu daha iyi ifade edebileceğimi düşünüyorum: 1-7 Kasım’da Güney Afrika’da haftalık 1926 vaka vardı. Omikron’un Güney Afrika’ya dahil olmasıyla 29 Kasım – 5 Aralık arasında, yani tam bir ay sonra vaka sayısı 109 bini aştı. Bir ayda 57’ye katladı vaka sayısı. Bu yüzden Türkiye’nin de halen 20 binler düzeyinde vaka saptadığı bir ortamda Omikron dalgasında sağlık hizmetinin çok zorlanacağını ve sadece hatırlatma dozuyla bu süreci çözemeyeceğimizi düşünüyorum.
"AB, Omikron’la birlikte risk düzeyini, çok yüksek risk düzeyine yükseltti"
KP: Bence de çok haklısın Osman, Avrupa Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezinin yayınladığı rapor bu senin söylediklerini bir kez daha dile getiriyor ve “merak etmeyin bu Omikron o kadar da ciddi bir varyant değil” sözünü boşa çıkarıyor. AB, Omikron’la birlikte risk düzeyini, çok yüksek risk düzeyine yükseltti. Zaten Omikron’un gündeme gelmesiyle birlikte olgu sayıları çok hızlı artarken Avrupa’da genel olarak -işte Macaristan gibi ülkeler daha başta olmak üzere- ölüm sayılarında da bir artış eğilimi gözleniyor. Dolayısıyla bu varyantın az etkili olabileceği iddiası henüz kanıtlanabilmiş değil. Bunun için de gerçekten çok temkinli olmak gerekir. Omikron için “Geçen hafta itibariyle Türkiye’de görüldü” diyen Sağlık Bakanlığı’nın bildiriminden sonra son 10 gündür hem vaka sayılarında 20 binin hem de ölü sayılarında günlük 200’ün altında bir rakam açıklanıyor. Açıkçası Omikron bu kadar yayılırken bu rakamlar bana da şaşırtıcı geliyor. Umalım ki önümüzdeki günlerde çok yüksek bir artış olmasın ama Güney Afrika’dan başlayıp Avrupa’ya kadar giden dalganın etkilerine baktığımızda ve buradan Türkiye’ye eğer bir modelleme yapacak olursak, sanırım önümüzdeki haftalarla birlikte -Sağlık Bakanlığının bildirimlerine ne kadar yansır onu bilmiyorum ama- çok yüksek düzeyde vaka sayılarıyla ve maalesef artmış ölüm sayılarıyla karşılaşabiliriz. Sende durum nedir bilmiyorum Osman ama ben son 3-4 gündür çevremden çok sayıda yeni olgu bildirimiyle karşı karşıya kalıyorum. Bunlar henüz bakanlık tarafından bildirilen rakamlara yansımadı ama öyle görünüyor ki Omikron oldukça ciddi bir şekilde hepimizi etkileyecek.
ÖM: Ben de şeyi söyleyebilir miyim; Bilim Kurulu toplantısının ardından yazılı açıklama yapan Sağlık Bakanı, bundan dolayı hatırlatma dozlarını da daha erkene çektiklerini söyledi. İsteyenin Pfizer Biontech, isteyenin de Sinovac aşısı yaptırabileceğini söyledi. Yani ilk belirlemelere göre iki doz Pfizer aşısının Omikron varyantına karşı %30-40 arasında etkinliği olduğuna dair bir haber vardı. Resmi açıklamalardan sonra bu ne kadar geçerli, hayata ne kadar yansıyor bilemiyorum.
OE: Ömer bey, şöyle bir problemimiz var; gerçekten Kayıhan’ın dediği gibi özellikle bu hafta “Çocuğumuzun önce burnu aktı, pozitif oldu ve sonra biz olduk” diyen çok sayıda kişi olmaya başladı. Bu tek örnek de değil, hani hekimler birbirleriyle network ağında çok fazla haberleşiyor. PCR yaptırmaya hemen hiç kimse gönüllü değil, “zaten aşılıyız hafif atlatacağız” diyerek PCR baktırmak istemiyor. O yüzden resmi kayıtlara yansıması da gerçekten pek sağlıklı olmuyor. Kayıhan’ın vurguladığı çok önemli bir şey var; son yedi güne baktığımız zaman dünyada en fazla vaka bildiren 10 ülkenin sekizi Avrupa’da ki Türkiye dünyada sekizinci sırada. Avrupa dışındaki iki ülke, Güney Afrika ve ABD. ABD eskiden beri çok vaka bildiriyordu, Güney Afrika’da ise son yedi günde vaka sayısında Omikrona bağlı %84 artış var. Londra’da bu varyantın %40’a ulaştığı açıklandı ve önümüzdeki ocak-şubat aylarında baskın varyantın tüm dünyada Omikron olacağını öngörüyoruz. Şimdi burada kritik sorun; dün akşam Bilim Kurulu üçüncü doz olarak tariflenen hatırlatma dozunu kamuoyuna açıklarken veriye dayalı olarak tariflemedi. Keşke veriye dayalı şekilde birtakım politikaları ve risk gruplarını tarif edebilseydik; örneğin sağlık çalışanları, yaşlılar gibi. Bilmiyorum Kayıhan katılır mı ama benim görebildiğim Türkiye halk sağlığı önlemlerinde hani HES kodu ve sadece isteyene hatırlatma dozu dışında herhangi bir yaklaşıma sahip değil. Bunun yerine aşılanmayı teşvik edecek 2G+ gibi uygulamalar, halk sağlığı tedbirleriyle aşıyı risk gruplarında tarifleyen bir sürece ihtiyacımız var. Ne dersin?
"Bu pandemide aşının tek başına yeterli olamayacağı artık kanıtlandı"
KP: Evet Osman, ben de bu konuda birkaç şey söylemek isterim. Birincisi dün verilen doğru bir karar olabilir ama senin de söylediğin gibi, yani bu kararları verirken toplum ve bilim insanlarını ikna edecek verilerle birlikte sunmak lazım. Şu ana kadar, bakın 120 milyonun üstünde doz Covid-19 aşısı yapıldı Türkiye’de ama bunların etkililiği konusunda hiç bilgimiz yok. Tek tük araştırmalardan ve daha çok dünyadaki katılımcıların olduğu araştırmalardan yola çıkarak bunu değerlendirebiliyoruz. Oysa Sağlık Bakanlığı’nın elinde çok büyük bir veri tabanı var. Açıkçası bu programlarda birkaç kez söyledik ama tekrar söyleyelim, neden bunu yayınlamaktan kaçındıklarını anlamak mümkün değil.
ÖM: Aylardır bunu konuşuyoruz değil mi? Aynı şekilde siz de… Sürekli olarak hiçbir şekilde açıklama gelmiyor.
KP: Evet, bakanlığın elindeki verileri açıklamamış olmasını anlamak gerçekten de mümkün değil. Dolayısıyla burada ciddi bir problem var. Bir de Osman değindi; Türkiye’nin Covid-19 aşı politikası açısından bakın, daha önce söylemiştim, şu anda henüz ilk doz aşısını olmamış yaklaşık 14 milyon kişi var Türkiye’de. Biz bunları aşılamaya başlayamazsak diğerlerinin dördüncü dozları almasının etkisi sınırlı kalacak. O yüzden de sağlık bakanlığının aşılamada önceliği şu ana kadar ilk doz aşısını olmamış olanlar üzerinden yürütmesi gerekir. Bu arada yine Osman’ın vurguladığı, 5-11 yaş arası çocuklarına aşı yaptırmak isteyen anne babaların kolaylıkla erişebileceği Biontech aşılarının çocuklar için olanının da bir an önce Türkiye’ye getirilmesi gerekir. Öte yandan hem DSÖ’nün hem AB’nin ve bilimsel otoritelerinin de vurguladığı gibi bu pandemide aşının tek başına yeterli olamayacağı artık kanıtlandı. O yüzden, bir yandan az önce söylediğim aşı politikasını düzenlerken öte yandan da halk sağlığı önlemleri konusunda düzenlemeler yapmamız gerekir. Yani göstermelik HES kodu meselesinin sorunu çözmeye yetmediğini biliyoruz. O yüzden işyerleri, okullar, toplu ulaşım alanları, kamuya açık alanlarla ilgili bazı düzenlemeler yapmamız gerekir. Bu düzenlemeleri yaparken de yine Osman’ın sözünü ettiği hem aşılı olmak hem de bazı yerler için aşılı olmanın yanı sıra oraya katıldığımızda o sırada hasta olmadığımızı kanıtlayacak PCR ya da hızlı antijen testleri gibi testlerden yola çıkarak bir düzenleme yapmak gerekir. Aksi halde bu kadar hızlı yayılan bir varyantı bu düzenlemeleri yapmaksızın şu ana kadar olduğu gibi yalnızca seyretmemiz halinde çok hızlı yayılmasına yol açarız. Bu hızlı yayılma içerisinde de risk gruplarında olan kişilerin, özellikle 60 yaş üstü ya da 60 yaşın üstünde olmasa bile kanser, diyabet, hipertansiyon, böbrek hastalıkları gibi kronik hastalıkları olan ya da işte sigara içen ve şişman olan kişilerin daha yüksek oranda hastalanması, yoğun bakıma yatması ve maalesef erken ölümlerinin söz konusu olduğu bir noktaya doğru gitmiş olacağız. O yüzden de hem aşılamayı gerçekten -az önce söylediğimiz perspektiften- çok güçlü bir şekilde gündeme getirmeli hem de halk sağlığı önlemlerini mutlaka almalıyız.
Kamu kaynakları kullanılarak üretilen aşılar şirketlerin patent korumasına verildi
ÖM: Pardon, kısaca iki şey ilave edeyim izninizle; bir tanesi, bu yaygınlaşmasından bahsettiniz, AB’nin de bir uyarısı yayınlandı. Yani Omikron vakalarının her iki ya da üç günde katlandığı çok irkiltici bir hesabı var ve varyantın Avrupa’da alevlendiğini söylüyorlar. Yunanistan’da da pandeminin başından beri en yüksek ikinci ölüm oranına ulaşılmış. Dün, evvelki gün 130 ölümden bahsediliyordu. Bir de buna aşının eşitsiz dağılımı meselesinin dünya çapında ne kadar büyük bir felaket olduğunu ve daha da feci şeyler yaratabileceğini söyleyen DSÖ’nün eski direktörlerinden bir tanesi Anthony Costello’nun bir açıklaması var, Guardian’da bir yazısı var; aşıları ve aşı teknolojisini paylaşmayı reddetmenin insanlığa karşı bir suç olduğunu, yani bayağı soykırım gibi, Nazilerin yargılandığı gibi yargılanmasını gerektirecek kadar ağır bir suç olduğunu ve yargılanmaları gerektiğini söylüyor. Bu da ilginç bir şey yani.
KP: Ömer bey, biliyorsunuz, bu yazıyı -daha önce bu programda Osman’la birlikte dile getirdiğimiz perspektiften- Costello’nun yazmış olması gerçekten değerli. Ancak şöyle üzücü bir şey var; hem Costello’nun kendisi hem de daha sonraki DSÖ direktörleri DSÖ’de görevde iken bu açıklıkla pek konuşmuyorlar. O yüzden de belki dünyanın gündemine girmesi çok kolay olmuyor ama bir kez daha hatırlatalım; şu anda en fazla koruyuculuğu olan mRNA aşıları başta olmak üzere, bu aşıların büyük bir bölümünün AR-GE aşamasında kamu bütçeleri kullanıldı. Bu aşıların geliştirilmesi aşamasında hem ABD’den hem Almanya’dan hem AB’den hem İngiltere’den hem başka ülkelerin kamu bütçelerinden 8.3 milyar dolardan daha fazla kaynak aktarıldığı halde aşılar bulunduktan hemen sonra bunlar şirketlerin patent korumasına verildi.
ÖM: Evet.
KP: Ve bir aşının maliyeti bugün itibariyle yaklaşık bir dolar olduğu halde bunlar ülkelere kimi zaman 24 kat daha fazla ücretle satılmaya başladı ve dolar milyarderleri olduruldu. Ancak bu arada başta Afrika ülkeleri olmak üzere ülkelerin önemli bir bölümüne aşı eriştirilemedi. Bu kadar eşitsiz bir ortamda, özellikle pandemi gibi küresel bir sorun söz konusuysa bu soruna küresel yanıt verilmediği müddetçe sorunu çözemezsiniz. Omikron böyle gidecek olursa altıncı, yedinci endişe verici varyantları da önümüzdeki aylarda korkarım ki konuşmak zorunda kalabiliriz. O yüzden küresel olarak yanıt vermek için önce küresel kapitalizm sorgusunu biraz daha üst noktaya çıkarmalı ve bir yandan bu hatırlatma dozlarını konuşurken diğer yandan da aşıya erişimle ilgili sorunları çözmek için çaba göstermeliyiz.
ÖM: Evet.
KP: Sanırım Osman bağlantıda değil.
ÖÖ: İnternetinde sorun vardı, düşmüş durumda, evet.
"Maske takmak sevgi demektir"
KP: Programın da sonuna doğru gelmiş olduk. Osman bağlanamadığı için ben onsuz programı kapatacağım ve kapatırken şu uyarıyı bir kez daha söylemek istiyorum, gerçi Açık Radyo dinleyicileri için bu uyarılar yersiz ama Covid-19 pandemisi dünyada ve Türkiye’de hızla devam ediyor. Dünyada dördüncü dalga diye adlandırılan bir dalganın içindeyiz, Türkiye’de ise daha ilk dalgası sönümlenmemiş ama dördüncü ve beşinci tepe noktalarına doğru giden bir durumdayız. Çünkü Türkiye maalesef olgu sayılarını açıklamaya başladığından itibaren bu salgını kontrol edebilen ülkeler içerisinde yer almadı. O nedenle de bir yandan kişisel olarak aşılarımızı hatırlatma dozlarıyla birlikte yaptırırken öte yandan da hiç olmazsa yine elimizden geldiğince kapalı ortamlara girmekten kaçınmayı, zorunda kaldığımızda oraların iyi havalandırılmasını sağlamayı, maske takmayı ve kişisel hijyeni hiçbir zaman geri plana bırakmamalıyız.
ÖM: Evet, maske takmanın bir sevgi ifadesi olduğunui… Democracy Now!’da sık sık, her programının sonunda “maske takmak sevgi demektir” diyor.
KP: Ve aynı zamanda şu aşamada bir sorumluluk.
ÖM: Evet, sorumluluk.
KP: Evet, görüşmek üzere, hoşça kalın!
ÖM: Teşekkür ederiz, görüşmek üzere.
ÖÖ: Görüşmek üzere.